İnterseksüel ŞaLaLa

cinsiyet ve cibilliyetin kaygan zemini

Tag Archives: çift cinsiyet

“Atadığınız cinsiyetleri reddediyorum, ben interseksim”

Haberi Hazırlayan : KAOS GL adına Aslı Alpar.

Fotoğraflar : Koray Arkadaş.

12. Cinsellik ve Cinsel Tedaviler Ulusal Kongresi üçüncü gününde “Beden Tıbbın Cinsiyet Sınırlarına Uymadığında” oturumunda tıbbın intersekslere yaklaşımı tarihi aşamaları ile ele alındı.

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nin (CETAD) bu yıl 12.’sini düzenlediği Cinsellik ve Cinsel Tedaviler Ulusal Kongresi üçüncü gününde “Beden Tıbbın Cinsiyet Sınırlarına Uymadığında” konulu bir oturum gerçekleşti. Oturumun moderatörlüğünü Koray Başar üstlendi.

Oturumda geçmişten günümüze tıbbın intersekslere yaklaşımı ile interseksler ve Türkiye’de bu konuda çalışan hekimlerle yapılan bir araştırmanın bulguları ele alındı. Oturumda ayrıca intersekslerin bu alanda yürüttüğü politik mücadeleden de bahsedildi.

“Hekimler interseks kişilerin otonomisine izin vermeli”

Oturumun ilk konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji Bilim Dalında öğretim üyesi Alev Özön oldu. Özön oturumda“Cinsiyet Gelişimi Bozukluklarına Yaklaşım”a dair konuştu.

Konuşmasına erken ve geç dönem cinsiyet gelişim bozukluklarına değinerek başlayan Özön, doğum sırasında bazen de yaşamın ilerleyen yıllarında bedenlerinin tıbbın ‘normal’ kabul ettiği ‘erkek’ ve ‘kadın’ özelliklerini taşımadığında tıbbın bu süreci nasıl ele alması gerektiğini katılımcılarla paylaştı.

Tıbbın intersekslere yaklaşımına dair son yıllardaki değişikliklerden bahseden Özön, interseks çocukların ebeveyninin psikososyal yönden desteklenmesi gerektiğini belirtti. Özön “Tıbbın intersekslere 1950’lerdeki yaklaşımı ne yazık ki uzun süre uygulandı. Bu yaklaşım cinsiyet kimliğinin kişiye empoze edilerek değiştirilebileceği varsayımına dayanıyordu. 90’lı yıllarda cinsiyetin doğumda belli olduğu ve bu empozenin işe yaramayacağı söylendi. Doğruydu ancak bana kalırsa, çoklu belirleyeni olan bir konuyu her iki yaklaşım da basite indirgiyordu. Nihayet 2000’li yıllarda çoklu belirleyen anlayışı kabul gördü ve 2010’dan günümüze de interseksler ikili cinsiyet üzerinden değerlendirilmiyor” dedi.

“Hekimler interseks kişilerin otonomisine izin vermeli” diyen Özön günümüzde tıbbın da bu yaklaşımı savunduğunun altına çizdi.

“Bazı hekimlerin intersekslere yaklaşımı bilimsel kararlarla değil toplumsal algılarla oluyor”

Oturumun ikinci konuşmacısı Ceren Aydın “İnterseks ve Cinsiyet Özelliklerindeki Çeşitliliklerin Medikalizasyonu”na dair katılımcıları bilgilendirdi. Aydın, Türkiye’de interseks bireylerin deneyimlerini hekimlerle görüşerek hazırladığı araştırması ile birlikte sundu.

Ne yazık ki bazı hekimlerin intersekslere yaklaşımı bilimsel kararlarla değil toplumsal algılarla oluyor” diyen Aydın, geri dönüşü olmayan tıbbi müdahalelerin etik açıdan içinde barındırdığı sorunlara değindi.

Aydın, interseks kişiler ve alanda çalışan hekimlerle yaptığı görüşmelerden örneklerle konuşmasını sürdürdü. Tıbbın ikili cinsiyet normlarını merkeze alarak gerçekleştirdiği müdahalelerin intersekslere verdiği kalıcı zararları sıralayan Aydın bu kişilerin tıbbi süreçte izole edildiğini vurguladı.

Aydın konuşmasını şu cümlelerle sonlandırdı: “yaptığım görüşmelerde interseksler hekimlerin bedenlerini nesneleştirdiğini söyledi. Yaşadıkları ayrımcılığı şöyle özetlemek mümkün: Hekimlerin özneye söz hakkı tanınmaması, rızaları alınmadan yapılan tıbbi müdahalenin yarattığı travma ve hastane personelinin ayrımcı yaklaşım. Tıbbın intersekslere ‘düzeltme’ mantığı ile yaklaşmaması lazım.”

“Biz çeşitliliğiz ve tıp bizi bu şekilde tanımlamak zorunda”

Oturumun son konuşmacısı interseks aktivisti Şerife Yurtseven oldu.

Intersex Anatolian ve Türkiye İnterseks İnisiyatifleri adına çalışmalar yürüten Şerife Yurtseven konuşmasına “İnterseksler keşke modern tıbbın gelişmediği dönemde yaşasaydı. Keşke hiç tanışmasaydım ben de tıpla. Tıp hiçbir zaman hiçbir ülkede hiçbir interseksi mutlu etmemiştir. Çünkü biz hasta değiliz, ‘bozukluk’ kavramını da kabul etmiyoruz. Biz çeşitliliğiz ve tıp bizi bu şekilde tanımlamak zorunda” diyerek başladı.

Yurtseven interseks olarak kendi deneyimlerini aktardı ve “Bedenimiz hekimlerin çalışma sahası değil, biz kimsenin deneği değiliz” diyerek ikili cinsiyet sistemini eleştirdi. Yurtseven sözlerine şöyle son verdi: “Atadığınız cinsiyetleri reddediyorum, ne kadın ne de erkeğim, ben interseksim!”

İnterseks hakkında yanlış bilinen 5 şey !

26 Ekim İnterseks Farkındalık Günü vesilesiyle interseks hakkında yanlış bilinen beş şeyi açıklığa kavuşturuyoruz.

Yanlış 1: Herkes erkek veya kadın doğar

İnsanlar çoğunlukla dünyada erkek ve kadın olmak üzere iki grup insan olduğunu ve herkesin biyolojik ve genetik özelliklerinin bu iki kategoriye göre şekillendiğini varsayar. Fakat durum her zaman böyle değildir. Dünyada erkek veya kadın bedeni gibi genel kabul görmüş kategorilere uymayan cinsel niteliklere sahip milyonlarca insan var.  Hepsi olmasa da bu kişilerin birçoğu interseks olarak tanımlanıyor.

İnterseks, cinsel organları, eşeysel bezleri, hormonları, kromozomları veya üreme organlarını etkileyen bir dizi doğal farklılığı tarif etmek için kullanılan kapsayıcı bir terimdir. Bazen bu nitelikler doğuştan itibaren görünür durumdadır, bazen ergenlik çağında ortaya çıkar, bazense fiziksel olarak görünür değildir.

Yanlış 2: Nadir sayıda insan intersekstir

Uzmanlara göre insanların yüzde 1.7’si interseks özelliklerle doğar. Bu sayı, kızıl saçla doğanların sayısına yakındır. Buna rağmen, intersekslerin büyük oranda yetersiz temsil edilmesi nedeniyle interseks terimi çoğunlukla yanlış anlaşılıyor. Bu hafta Trump yönetiminden kamuoyuna sızan bir döküman, ABD hükümetinin cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti “sabit” erkek ve kadın kategorilerine bölerek, bu kavramlara yeni tanımlar getirmeye çalıştığına işaret ediyor. Trans ve intersekslerin varlığını tamamıyla yok sayan böyle bir adım, ABD’de ve dünyanın geri kalanında insan hakları açısından çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Yanlış 3: İnterseks olmak düzeltilmesi gereken bir durumdur

İnterseks birçok çocuk onları ‘normale döndürmek’ amacıyla ameliyat ediliyor. Bu müdahaleler, çoğunlukla vücudun büyük bir bölümünü etkilediği, tersine çevrilmesi mümkün olmadığı ve acil bir ihtiyaç olmadığı halde gerçekleştiriliyor.

Doktorlar ve ebeveynler iyi niyetli olabilir, ancak gerçek şu ki, interseks çocuklar üzerinde uygulanan prosedürler, kısırlık, fiziksel acı, idrarını tutamama ve hayat boyu süren psikolojik ıstırap da dahil olmak üzere çok büyük sorunlara yol açabiliyor. Üstelik tüm bunlar çocukları, toplumun kız veya erkek çocuğun nasıl görünmesi ‘gerektiğine’ ilişkin normlarına uygun hale getirmek için yapılıyor.

Uluslararası Af Örgütü’nün yaptığı araştırma, bunun bir insan hakları ihlali olduğunun altını çiziyor. Söz konusu müdahaleler, çoğunlukla, çocukların kendi bedenleriyle ilgili alınan kararlar hakkında görüş bildiremeyecek kadar küçük oldukları bir yaşta gerçekleştiriliyor ve ebeveynler olası riskler hakkında yeterince bilgilendirilmiyor.

Devletler, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilikle ilgili zararlı ön kabullerle mücadele etmekle yükümlüyken birçoğu çocukları ‘uygun’ hale getirmek için gereksiz ameliyatlara maruz bırakmayı seçiyor.

Yanlış 4: İnterseksler transtır

İnterseks olmanın trans olmakla hiçbir ilgisi yoktur.

Fiziksel cinsel özelliklerimizin kendi cinsiyet kimliğimizi nasıl değerlendirdiğimizle veya kimden hoşlandığımızla ilgisi yoktur.

“Trans” kelimesi, cinsiyet kimliği doğuştan atanan cinsiyetinden farklı olan insanlar için kullanılan kapsayıcı bir kavramdır. “İnterseks” ifadesiyse, içsel kimlik algısıyla değil, fiziksel cinsel niteliklere dairdir. İnterseks ve trans ayrı kavramlardır, ancak bir interseks kendisini aynı zamanda trans olarak da tanımlayabilir.

Bir interseks heteroseksüel, gey, lezbiyen, biseksüel veya aseksüel olabilir ve kendisini kadın, erkek veya trans olarak tanımlayabilir ya da hiçbiri ile tanımlamayabilir.

İntersekslerin de transların da kendi cinsiyet kimliklerini seçme hakları vardır ve asla kendilerini rahat hissetmedikleri bedenlerle veya kimliklerle yaşamaya zorlanmamalıdırlar.

Yanlış 5: Hiç kimse intersekslerin haklarını savunmuyor

İnterseksin anlamıyla ilgili hala birçok yanlış fikir olsa da dünyanın dört bir yanında farkındalık yaratmak ve insan haklarını korumak için mücadele eden çok sayıda interseks hakları aktivisti var. İnterseks insan hakları savunucularının birçoğu, gelecekte hiçbir çocuğun kendi yaşadığı acıları yaşamamasını mümkün kılmak için çalıştığını söylüyor. İnterseks hakları aktivistş Eves ve Charlie, Uluslararası Af Örgütü’ne, açıklık ve kabul görme ihtiyacından söz etti.

Eves, “Toplum, insan olmanın karşılık geldiği çeşitliliğin tamamına daha açık olmalı, çocuklar da oldukları gibi büyüyebilmelidir” diyor. Charlie ise “Bu konunun tartışılmaması ve üzerinin örtülmesi, suskunluktan etkilenen insanların kendilerini ve bedenlerini kabul etmesini inanılmaz derecede zorlaştırıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.

İnterseks hakları aktivistlerinin ve interseks hakları için mücadele eden örgütlerin yorulmak bilmeyen çabaları sayesinde son zamanlarda bazı önemli adımlar atıldı. 2013’te 30 farklı örgütten interseks hakları aktivisti bir araya gelerek uluslararası interseks hareketinin talepleri ve tavsiyelerine dikkat çekmek üzere Malta Deklarasyonunu hazırladı. Bu yılki İnterseks Farkındalık Günü için ise Uluslararası İnterseks Örgütü (OII) Avrupa Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, Kuir ve İnterseks Gençlik ve Öğrenci Örgütü (IGLYO) ve Çevre Koruma Örgütü (EPA) ile bir araya gelerek interseks çocuklarını desteklemek isteyen ebeveynler için bir kılavuz yayınladı.

* Bu metin Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi tarafından hazırlanmıştır…

“İNTERSEKS ÇOCUĞUNUZA NASIL DESTEK OLABİLİRSİNİZ ” KATALOGU TÜRKÇE OLARAK YAYIMDA !

IGLYO, OII Avrupa(organisation intersex international Avrupa Kolu) ve EPA ortaklığında hazırlanan “İnterseks çocuğunuza nasıl destek olabilirsiniz?” broşürü 26 Ekim İnterseks Farkındalık Günü’nde yayınlandı. Broşür; Fransızca, İngilizce, Türkçe, Portekizce ve İzlandaca olmak üzere beş ayrı dilde dijital ortamda okuyucuya açıldı.

Broşür; “İnterseks nedir?”, “Anne ve babalar için tavsiyeler”, “Sık sorulan sorular”, “Tıbbi müdahalelerle ilgili kararlar almak”, “Çocuğunuzla intereks olmak hakkında konuşmak”, “Diğer insanlarla interseks çocuğunuz hakında konuşmak”, “Diğerlerinin sorabileceği sorular”, “Öğretmenler, doktorlar ve diğer profesyonellerle interseks çocuğunuz hakkında konuşmak”, “Sözlükçe” ve “Faydalı linkler ve kaynaklar” olmak üzere on bölümden oluşuyor.

Kataloga ulaşmak için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz :

http://www.iglyo.com/wp-content/uploads/2018/10/OII_InterGuide_TURK_ES_WEB.pdf

İnterseksler New York’ta yürüdü: Cerrahi müdahaleye son!

*Bu haber , Kaos GL derneğinin sitesinden alıntılanmıştır. (30 Ekim 2018)

New York’ta interseks aktivistler interseks gençlere rızaları dışında ve tıbbi açıdan gereksiz müdahalelerde bulunulmasına karşı yürüyüş yaptı.

26 Ekim İnterseks Farkındalık Günü ve Trump yönetiminin sızdırılan trans ve interseks karşıtı bilgi notunun ardından yürüyen aktibistler, interseks gençlerin beden bütünlüğünü ve dokunulmazlığını ihlal eden rıza dışı cerrahi müdahalelerin son bulmasını talep etti.

Voices4 ve Intersex Justice Project’in çağrısıyla yapılan yürüyüşte, “İnterseks bebek ve gençlerin bedenlerine dönük cerrahi müdahelelerin büyük bir çoğunluğu tıbbi açıdan gereksiz” denildi.

“Konu interseks çocuklar olduğunda, doktorlar her zaman en iyisini bilmiyor”

*Dr. Arlene M. Baratz’ın yazısıdır. Baratzi bir meme radyoloğu, iki interseks çocuğun annesi, AIS – DSD Destek Grubu tıp ve araştırma işleri sorumlusu ve yönetim kurulu üyesi, interACT: Advocates for Intersex Youth (İnterseks Gençliği için Hak Savunucuları) Tıp ve Araştırma Komitesi üyesidir.

**çeviren: Belgin İnan.

***Bu yazı ilk olarak Kaos GL sitesinde, 26 Ekim 2018 interseks farkındalık gününde yayımlanmıştır.

Çocuğunuz tıbbi bir sorunla doğduğunda, benim gibi doktor bir anne olsanız bile, yardım, öneri ve tedavi için doktorlara başvurursunuz.

1980’lerde tıp fakültesine giderken menopoz sonrası dönemdeki kadınlara kemik erimesini önlemek için östrojen takviyesi reçete etmemiz öğretilirdi. İnterseks – Atipik kromozomlar, gonadlar ya da iç/dış cinsel organlar ile doğan – bebekler için ise standart uygulama bu farklılıklarını cerrahi müdahale ile “düzeltmek” ve çocuğun durumunu herkesten gizlemekti.

Bir meme radyoloğu olarak ben kariyerimde yıllar içinde östrojen reçete etmenin kadınlara zarar verebileceğini, meme kanserine davetiye çıkartabileceğini, kardiyovasküler sorunlara yol açabileceğini ve istemeden hastalarıma zarar verdiğimi öğrenince yıkılmıştım. Kabul etmek zordu ama bu kanıtlara dayalı tıptı, bunun zararlı olduğunu hastalarıma söylemek zorundaydım.

1990’larda çocuklarımın interseks olduğunu öğrendiğimiz dönemde anne ve babalara çocuğa farklılıklarını silen “normalleştirme” ameliyatı yapılması ve interseks olduğunun sır olarak saklanması tavsiye ediliyordu. Bunları yapmazsak çocuklarımızın intihar edebileceği söylenmişti.

Çok sayıda çocuktan bahsediyoruz: Amerika’da bebeklerin %1.7’si bir interseks varyasyonu ile doğuyor. Her 2000 cinsel organdan birisi kızlar ya da erkekler için “tipik” olarak nitelendirilenden farklı görünüyor. 1950’lerden beri cerrahlar sistematik olarak “normalleştirme” ameliyatlarını sürdürdüler ve çocukların soyunma odalarında çıplak kaldıklarında herkesle aynı görünmesini sağladılar.

Bir doktor olarak bu iddialar merakımı cezbetti ve tıp literatüründe araştırma yapmaya karar verdim. İlk ameliyatlar üzerine makaleler okudum ve bu uygulamalardan çıkartılan sonuçların gerçek rakamlara değil, verilerin ön yargılarla yorumlanmasına dayandıklarını gördüm. Örneğin, ameliyat kararını gözden geçiren bazı ailelere çocuklarında cinsiyet disforisi görülme olasılığının toplumun geneliyle aynı, yani %0.6 olduğu söylenmişti (toplam nüfus içindeki yetişkinlerin yaklaşık %0.6’sı trans kimliğini benimsiyor).

Aslında, interseks çocuklarda bu oran %12, yani söylenenin 20 kat üzeri! Dolayısıyla kız ya da erkek gibi görünsünler diye kozmetik cerrahiye maruz kalan bu çocukların pek çoğunun yetişkinlikte kendisini yanlış cinsiyette hissetme, yani size yanlış tahminde bulunduğunuzu söyleme riski var. Ameliyatlarda dokular alındığı için bu kayıpları ve zararları geri almak gibi bir şans da yok. Bu yazının devamını oku

Almanya’dan interseksüeller için tarihi karar

*Bu yazı Deutsche Welle Türkçe Servisi’nden alınmıştır.

Alman Anayasa Mahkemesi interseksüellere ilişkin “tarihi” bir karar aldı. Nüfus kayıtlarındaki cinsiyet hanesinde bundan böyle “erkek” ve “kadın” ibarelerinin yanı sıra üçüncü bir cinsiyet seçeneği de kullanabilecek.

Almanya, Avrupa Birliği'nde 3. Cinsiyeti resmen tanıyan ilk ülke olduAlman Anayasaya Mahkemesi’nin yargıçları bugün aldıkları kararda, tipik kadın veya erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özellikleri taşıyan interseksüel bireylerin doğum kütüklerindeki “erkek” ya da “kadın” ibarelerinden birini seçmek zorunda bırakılmalarının ayrımcılık olduğuna hükmetti.

Şu anda yetişkin yaşta olan interseksüel bir kişinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı şikayet ve nüfus dairelerindeki uygulamanın değiştirilmesi talebi, böylece başarıyla sonuçlanmış oldu. Yasama birimlerinin 2018 yılının sonuna kadar bu konuda yeni bir düzenlemeye gitmeleri gerekiyor.

Mahkemelerin farklı kararları

Gözlemciler daha önceleri bu konuda hem Hannover Yerel Mahkemesi’nin hem de Federal Yargıtay’ın tamamen farklı kararlar almış olmasından dolayı Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararının daha dikkate şayan olduğunu belirtiyorlar.

Federal Meclis‘in atadığı Alman Etik Konseyi de bundan yıllar önce interseksüel insanların sadece tek bir cinsiyeti seçmek zorunda bırakılmalarını onların kişilik haklarına yapılmış haksız bir müdahale olarak nitelendirmişti. 

Etik Konseyi’nin üyelerinden olan etik uzmanı ve ilahiyatçı Andreas Lob-Hüdepohl bu gerekçe ile Anayasa Mahkemesi’nin kararına onay verenlerden. Lob-Hüdepohl Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Etik açıdan interseksüellik bedende var olan, alışagelinen iki cinsiyetli insan yaşamının ve insanın cinsel gelişme çizgisinin olağanüstü bir çeşitlemesidir. İnterseksüeller bu anlamda tam bir onayı ve saygıyı hak ediyorlar.“

İntersex bayrağıBilim insanları tarafından “orta cinsiyet” ya da “üçüncü cinsiyet” olarak da tanımlanan interseksüellikte cinsiyet tam olarak belirlenemiyor.  Hem erkeksi hem de kadınsı cinsiyet özelliklerine sahip olan bireylerdeki bu niteliğin onların cinsel kromozomlarından kaynaklandığı ama aynı zamanda hormonlarla da ilgili olabileceği kaydediliyor.

Almanya Aile Bakanı’ndan karar destek

Almanya Aile BakanıKatarina Barley de kararı onaylarından. Sosyal Demokrat Partili politikacı Berlin’de yaptığı açıklamada “Tam olarak erkek ya da kadın özelliklerine sahip olmayan bu kişilerin nüfus kayıtlarında cinsiyet hanesi boş bırakıldığında bunların genel kişilik hakları incitilmiş oluyordu. Ayrıca (Almanya’daki) mevcut ayrımcılık yasağını da çiğneyen bir uygulamaydı.“ 

Katarina Barley yeni bir düzenlemenin zamanının çoktan gelmiş olduğunu kaydederek yeni federal hükümeti oluşturmak için şu sıralarda müzakerelerde bulunan Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller Partisi’ne çağrıda bulunarak, Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararına ilişkin yasal düzenlenlemeleri bir an önce uygulamaya koymalarını talep etti.

Bu tarihî bir gelişme”

Yaklaşık 10 yıldan bu yana faaliyetlerini sürdermekte olan Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi ise kararı tarihî olarak niteledi. Daire Başkanı Christine Lüders bu karar sayesinde Federal Meclis’in yaz aylarında süpriz bir biçimde kabul ettiği ve eşcinsel çiftlerin evlenebilmesine de imkan tanıyan düzenlemenin artık interseksüeller için de geçerli olacağının altını çizdi. 

Almanya İnterseksüeller Derneği’nden Lucie Veith da DW’ye yaptığı açıklamada “Bu karar insan hakları açısından büyük bir adım. Şimdi sıra artık bu kararın yasal düzenlemesindedir“ diye konuştu.

Karar öncesinde bir bilirkişi raporu ile interseksüel bireylerin eşit muamele görmesi yönünde girişimde bulunan Alman İnsan Hakları Enstitüsü de kararı memnuniyetle karşıladı.

Karara mesafeli tepki ise Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin sözcüsü Johannes Dimroth’dan geldi. Dimroth bugün berlin’de yaptığı açıklamada “Karar henüz çok yeni. Onun için bir değerlendirmede bulunmak istemiyorum. Ancak elbette ki karara saygı duyuyoruz“ demekle yetindi.

Federal Anayasa Mahkemesi 31 Aralık 2018’e kadar bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapılması için yasama kurumlarına süre tanıdı. Buna göre nüfus kayıtlarında cinsiyet hanesinin ya tamamen ortadan kaldırılması ya da üçüncü bir cinsiyet hanesinin açılması hedefleniyor.

© Deutsche Welle Türkçe

8 Kasım 2017

Kısa link http://p.dw.com/p/2nIcV

Salyangozlar Sevişirken Ne DüŞünür ?

*Aşağıda paylaştığımız yazı National Geographic dergisinden alıntıdır.Yabancı kaynaktan türkçeye çeviri bir yazıdır. Yayımlanma tarihi :03/07/2015.

Salyangozların yavaş seks hayatı biz basit insanların alışık olmadığı dinamikler içeriyor.
Belli belirsiz, yumuşak bir dokunuşla başlıyor her şey. Bir dokunaç, ikircikli ve ümitli, yavaşça uzanarak havada asılı kalıyor. Bir anlık duraksama. Tenin tene değişi. Biri diğerini yavaşça okşuyor, yakınlaşıyor. Sonra özenle sarılıyorlar, birbirlerini okşuyor, inceliyor, sarmaş dolaş oluyorlar. Hareket ettikçe parlıyor ikisi de. Ve salyangoz oldukları için her şey çok yavaş gelişiyor. Sürtünme, haz, tüm bu yoğunluk… Salyangozları seks yaparken seyretmek olağanüstü güzel. İlk cinsel birleşmesini yaşamaya çalışan Chip adlı bahçe salyangozu gibi. 

 Bahçe salyangozları açık havada –bahçe teraslarında, ormanların açıklıklarında– sevişiyor. Ve bunu bir, iki, üç saat boyunca sürdürüyor. Alakarga, sarı asma kuşu, kurbağa, yılan, kır faresi, fare, böcek gibi onları yemek isteyecek hayvanlar tarafından görülmesine aldırmadan gökyüzünün altında çiftleşiyorlar. Salyangozların çabuk kaçma şansı yok, o yüzden bu kadar ortalıkta olmak tehlikeli, hem de çılgınca tehlikeli. Neler oluyor? Onları böylesine vurdumduymaz yapan, birbirlerine böylesine derinden saplantılı hale getiren şey ne? Cevaplardan biri şu: Salyangoz cinselliği çok karmaşık. Salyangozların seks yaparken düşünecek çok şeyi var. Çünkü salyangozlar hermafrodit. 

 Yani sizlerden (hermafrodit olmayan insanlardan) farklı olarak bahçe salyangozları, aynı anda hem bir erkek gibi sperm üretiyor hem de dişi gibi yumurta taşıyor.

Bu durum hem bir avantaj hem de sorun. Tennessee’li biyoloji profesörü David George Haskell bir keresinde ormanda yere çömelip sizin biraz önceki videoda gördüklerinizin aynısını –cinsel birleşme sırasında bir çift salyangoz– izlemişti. Onun farkı aksiyonu büyüteç yardımıyla bir metre kadar uzaktan seyretmiş olmasıydı. Salyangozların ruh halini fark etmişti. The Forest Unseen adlı kitabında, uzun süren ön sevişmenin ve cinsel ilişkinin, ateşli olduğu kadar diplomatik incelikte bir koreografisi olduğunu da yazıyor. Salyangozlar birbirinin üzerine çıkmıyor, daireler çiziyor. “Yavaşça pozisyon alıyorlar, daima geri çekilmeye ya da farklı bir yerleşime hazırlar.” Cinsellikleri yoğun, coşkulu, yükseliş, durgunluk ve yeniden yükseliş, “evlilik anlaşmasının koşulları üzerine bir konferans.” Neyin müzakeresini yapıyorlar?

Salyangozlar da dahil çoğu hayvanın spermi bol, üretmesi kolay ve boşaltması eğlenceli. O yüzden cinsel ilişki sırasında salyangozların ikisinin de bunu yapmaya çalıştığını düşünüyor insan.

Buna karşılık yumurta sınırlı ve üretmesi zor ve bu nedenle de değerli. Yumurta kesenizi öyle herkesin döllemesine izin veremezsiniz. Haskell’in düşüncesine göre, salyangozlardan biri diğerinde “hastalık kokusu” alırsa içine girmeye hazır oluyor ama kendi içine girilmesine hiç mi hiç yanaşmıyor. Hiçbiri değerli yumurtalarının hasta bir baba tarafından döllenmesini istemiyor. Bu yüzden alıcı durumundaki salyangoz kavitesini eşine kilitlerken, bu arada kendisi onun içine girmeye çalışıyor. Bu durum diğer hayvanda kızgınlık, şaşkınlık ve hatta haksızlık duygusu uyandırabiliyor.

“Hermafroditlerde,” diye yazıyor Haskell, “bireylerin sperm almaya karşı gardını korurken bir taraftan da eşini döllemeye çalışması nedeniyle çiftleşme tedirginlik yüklü hale geliyor.” Seks açısından açıklamak gerekirse, dört zihinli iki salyangoz karmaşık bir cinsel ilişkiye yol açıyor. “Salyangozların bu kadar ikircikli olmasının nedeni işte bu,” diye düşünmüştü Haskell ormanda onları izlerken. Karar vermeleri gereken çok şey var.

Hermafrodit Bolluğu

Neden hermafrodit olunuyor? Bunlardan çok var mı? İşte size bir sürpriz; hermafroditler her yerde.Bitki aleminin yüzde sekseni hem tohum (polen) hem de yumurta (ovül) üretiyor, hem alıcı hem verici oluyor ve bu da onları hermafrodit yapıyor. Hava yağışlı ve soğuk olduğunda polenleme yapmak için arılara güvenilmeyeceğini öğrendiklerinden, “iş başa kalınca biz bunu kendimiz de yaparız” türü bir yedek plan geliştirmişler.

Genel olarak hayvanların cinsiyetleri oluyor, erkek ve dişi olarak ayrılıyorlar. Ancak Stanford biyoloji profesörü Joan Roughgarden, The Genial Gene adlı kitabında bir hesap yapıyor. Hayvanlar aleminin yüzde 75’ini oluşturan ve hermafrodit olmayan böcekleri bir tarafa bırakırsak, elimizde “….tüm hayvan türleri içinde 1/3 oranında hermafrodit tür” kaldığını yazıyor. Büyük bir hermafrodit yüzdesi bu.  

Yani Kimler Hermafrodit?

Pek fazla önem verdiğimiz hayvanlardan değil bunlar (parazit, bağırsak kurdu, yıllık balığı, papağanbalığı, müren, kaya midyesi, solucan, tenya ve daha nicesi) ama cinsiyetleri alışılmışın dışında. Yaşamları boyunca hem verici hem alıcı olabiliyorlar ya da taraf değiştirebiliyorlar. “Sonuçta,” diye yazıyor Roughgarden, “tüm bitkiler ve hayvanlar ele alındığında hermafrodik olan türlerin sayısı, dişisi ve erkeği olan türlere eşit. Ve bu cinsiyet biçimlerinin herhangi birini “standart” olarak değerlendirmek mümkün değil.Erkek/dişi durumunun doğanın tercihi olduğunu düşünenlerin doğaya bakmadığını söylüyor Roughgarden. Ve hatta daha da ileri gidiyor.

Cinsiyetler mi Önce Geldi Hermafroditler mi?
“Hermafrodit mi yoksa erkek/dişi mi daha önce ortaya çıkmıştı?” diye merak ediyor Roughgarden. Gerçekten hayvanlar cinsiyetlerini kazanmadan önce hermafrodit olarak ortaya çıkmış olabilir mi? Böyle bir şey nasıl yaşanmış olabilir? Roughgarden, meslektaşı Priya Iyer ile birlikte hazırladığı bir rapordan bahsediyor.
İlk hayvanların muhtemelen hem sperm hem de yumurta taşıyıcılar olarak ortaya çıktığını, alt gruplardan birinin penisi boşluğa sokma, spermi hedefe nişan alma ve yöneltmede çok ustalaşmış olabileceğini öne sürüyorlar (araştırmacılar buna “adrese teslim” adını veriyor). Bunu öyle büyük bir başarıyla yapıyorlardı ki giderek daha az yumurtaya ihtiyaç duymaya başlamışlar ve sonuçta sperm nişancısı, veya günümüzdeki adlarıyla “erkek” haline gelmişlerdi.
Bu gelişme sonucu diğerleri, spermden tamamen vazgeçerek yumurtalarını korunaklı köşelerde saklamaya odaklanma ve böylece “dişi” durumuna gelme şansını elde etmişti. Böylece giderek daha fazla sayıda hayvan cinsiyet sahibi olmayı kendileri için bir avantaj olarak görmeye başlamıştı.
Ayer ve Roughgarden böyle bir şeyin yaşanıp yaşanmadığından tam emin değil. Var olan kanıtlara göre öykünün “iki yöne doğru” çekilebileceğini söylüyorlar.
Alternatif görüş ise hayvanların en başında Adem ile Havva misali cinsiyetlere ayrılmıştı ama elverişsiz durumlarda istisnalar yaşanıyordu. 

 Örneğin bir grup hayvan düşünelim, örneği somutlaştırmak için de adına salyangoz diyelim. Tür olarak bir facia atlatıyorlar, korkunç bir hastalık, buzul çağı, yeni bir güçlü yırtıcı ya da belki bir yanardağ patlaması.

Ve böylece elimizde tek bir birey kalır, yalnızdır, üreme olasılıklarını araştırmaktadır, etrafta dolaşmakta, biriyle, üreyebileceği herhangi biriyle karşılaşmayı ümit etmektedir ve çok ama çok uzun stresli bir dönemin sonunda en sonunda aradığı şeyi bulur. Giderek yakınlaşır, heyecan doruktadır.Ama kur yapacak kadar yakına gittiğinde birdenbire fark eder ki –hayır, olamaz– onun da cinsiyeti aynıdır…

Burada yavru olanağı yok. Böyle bir durum yüzde elli olasılıkla yaşanıyor (istatistiklere göre ihtimal bu). Artık böyle bir durumda erkek/dişi ayrımı dostunuz değil düşmanınızdır. Şimdi bir hermafrodit, ihtiyacınız neyse hemen o olan bir erkek/dişi salyangoz için neler vermezdiniz. Bir hermafroditle (yine istatistiklere göre) her zaman yavru yapabilirsiniz. Dünya varmış! Belki de böyle bir şey yaşanmıştı. Cinsiyet farklılığı, yavru edinmeye yaramadığı zaman (ve anne baba olarak orada bulunmak zorunda olmadığınızda) ortadan kalkıyor.

Hangi öykü doğru? Bilmiyoruz. Belki de tek öykü, doğanın esnek olduğu. Cinsiyet fayda sağladığında cinsiyetiniz oluyor. Sağlamadığında, olmuyor. İnsan olarak unuttuğumuz şey flörtleşmek, birleşmek, yavru yapmak için bir sürü yol olduğu. Dünya kur yapma yollarıyla dolu. 

Merhaba

Yazar: EREN 

c7a4149ffad4cc0f98ca218819e50c58

28 yaşını geride bırakmaya yaklaştığım şu günlerde geçmişimle ve kendimle barışma sürecimin getirdiği güzellikleri yaşıyorum bu aralar.

23 veya 24 sene önce yavaş yavaş beliren cinsiyet kavramlarına kıl olmaya başlamıştım aslında ama yine de o anlamsızlığı çok da takıyor değildim. Almanya’dan gelen kuzenler üstsüz evde koştururken benim bunları yapamayacağım söylenmişti, bu baya üzmüştü o zamanlarda. Gizli gizli top oynamak, bacakları dikip oturamamak, annemin bana küpe takma çabaları arasında yaşta ilerlerken sanıyordum ki kız denilen kesimin genel özelliği erkeklere özenmek ve onlar gibi olmak istemek. Ben de bu kesimden biriydim ve hatta daha asi sayılırdım, saçlarımı mantar kestirebiliyordum, annemin taktığı tacı bir sure sona çıkartabiliyordum, direniyordum.

Sanırım 21 sene önceydi, Bülent Ersoy’un cinsiyet değiştirdiğini öğrendiğimde havalara uçmuş ve hemen kuzenime söylemiştim; Ben de cinsiyet değiştireceğim büyüyünce. O annesine yani teyzeme söylemişti, teyzem de anneme. Annem sanırım transfobikti o zamanlar?, güzel dayak yemiştim.

16 sene önceydi, küçük mahallemdeki iki kız arkadaşımdan birinin kocası birinin de metresi olarak oynadığım evciliklerin son dönemleriydi.Yavaş yavaş ailenin kadınları “kıza dönüşme” öncesi belli ritüellere başlamıştı. Annem İpek Ongun kitabı alıyor, benden yaşça büyük kuzenim genç kızlık deneyimi içeren eğitim kitabını bana verip anlatıyordu. Bir keresinde bunların etkisiyle rüyamda kanamam olduğunu görmüş, ya gerçekse diye saatlerce yataktan kalkamamıştım.

15 sene once işler beklenildiği gibi gitmemeye başladı. Spor yaptığım için çoğunu kamufle edebileceğimiz değişimler başlamıştı. Ben tabi farkında olmadan mahallede top peşinde koştururken annem dehşetle boyumun birden bire uzamasını, sesimin kalınlaşmasını ve hiç göğüs gelişimimin olmamasını gözlemliyordu. Sonra bir gün hastaneye gideceğimiz söylendi… Şikayetimiz; adet görmeme – boyda aşırı uzama – ses kalınlaşması.

Ben hayatımdan memnundum fakat annem fazlasıyla dert edinmiş kendine. 3,5 yıl sürecek hastane serüveni böyle başladı. Doktor doktor koştururken bir yandan süngerli sütyen falan alıyordu annem. Makyaj malzemesi bile aldı.Tanı konulamayan ve testlerle dolu bu üç buçuk yılın sonunda basit bir ultrasonla kasıklarımda testis olduğunu farkettiler. Sonradan yanlış olduğunu öğrendiğim o zamanki tanı Testiküler Feminizasyon’du

Tabi işin güzel yanı bu süre içinde kendi ürettiğim testesteronla ergenliğimi tamamlıyordum. Sonradan testesteron sayesinde olduğunu anladığım bir dünya başarı elde etmiştim sporda. Sonra bir yaz günü “bu testisler çocuğu kanser yapar, hemen alıp östrojene başlayalım” dediler

Ve testislerimi aldılar. Soran olursa kasık fıtığı ameliyatı diyecektim. Bu anlarda bana psikologa götürülmem söylendi ama hastaneden kaçmam gerekiyordu ve hep reddettim. Doktorlar ailemin ve stajer çekirgelerinin yanında kadınlardan mı erkeklerden mi hoşlandığımı sordu. Bunu belirleyici sanıyorlardı sanırım. İçimdeki hormonun ve ergenliğin getirisiyle stajerin göğüs dekoltesine bakarken erkeklerden hoşlanıyorum dedim. Cinsiyet değişikliği teklif edildi ama tek sosyal hayatım spor çevrem ve yarışmalardan oluşuyorken sonrasında ne yapacağımı bilemedim. Erkek olarak spora devam edemezdim. Kaldı ki annem çok fazla ağlıyordu, daha fazla üzülmelerini istemezdim. Hayır dedim. Belki de böylesi daha iyi oldu, o yaşta ve küçük bir şehirde bu değişimi yaşamak daha farklı travmalara sebep olabilirdi.

Elime de Estraderm verdiler ilaç niyetine. Tam olarak ne olduğunu anlayana kadar iki buçuk yıl kullandım östrojeni. Vajina kısmına bir operasyon yapılacaktı fakat daha erken, evleneceği zaman yaptırırsınız demiş doktor (sağolsun). Sonradan annemden öğrendiğime gore göğüs kısmına da protez önermişler. Neyseki (!) hormon görevini yerine getirdi de biraz göğüsler oluşmaya başladı.

Sonra sessiz dönemler başladı. Ailemin yanındayken özellikle garip bakışları göğüslemek daha da zordu. Ben alışmıştım sıkıntı yoktu fakat onların üzülmesini istemiyordum. Kabullenmiş hayatına devam eden bir genç olarak annemin de iteklemesiyle üniversiteyi kazandım. Benim görmediğim koruyucu bir kalkan olarak çalışmış annem, kendi ayaklarım üstünde durabilmem için seçtiğim mesleği bile o sevdirmiş.Annem, haksız rekabetten dopingli sayılan sporcuların haberlerini okudukça spor hayatımın da yavaş yavaş bitmesi gerektiğini biliyordu. Sağolsun östrojen yavaş yavaş kilo aldırmaya başlamıştı ve giderek güçsüz hissetmeye başlamıştım. Gülle ve Disk atıyordum ve bu sporda Dünya çapında derece beklenen bir sporcuyken, kötü atışlar yapmaya ve eski derecelerime ulaşamamaya başladım. Kendiliğinden bitti spor.

Kadınlardan hoşlanıyordum, üniversitede butch kavramını yakalayıp sahiplenmiştim. Mis gibi eşcinseldim işte. Başka bir tanıma ihtiyaç duymuyordum. 8 ay öncesine kadar da o şekilde yaşadım. En yakınımdan bile interseks kimliğimi saklayıp hayatıma devam ediyordum.Trans kimliğimden ise haberim bile yoktu. Uzak durmak daha iyi gibiydi, yeniden hastanelerde koşturmak, aileye bunu açıklamak, çevremi adapte edebilmek yerine olduğum gibi yaşamak daha kolaydı.

Sonra bir kırılma noktası yaşayıp senaryoyu mutlu sona çevirmeye başladım. İnterseks ve Trans Erkek olarak açıldım önce kendime, sonra çevreme ve aileme.

Ailem bu duruma benden daha çok sevindi sanırım, tabuya dönen ailede kimsenin bahsetmediği konuları döktük birbirimize. Şu an süre giden bir cinsiyet geçiş sürecinin içinde yoluma devam ediyorum ve bana konması gereken tanının aslında Testiküler Feminizasyon değil de 5 Alfa Redüktaz Eksikliği olduğunu öğrendim. Onu daha bi benimsedim doğrusu. Anne karnında 46 xy karyotipinde biyolojik bir erkek olarak gelişirken enzim eksikliği sonucu testosteron, dihidrotestesterona dönüşememiş ve dış genitaller dişi yönünde gelişip piyasaya sunulmuşum. Sağolsun o enzimin eksikliğinde sıkılmaya fırsat bulamadığım garip ve ilginç bir hayatım oldu.

Aslında daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum fakat o günlere dair çok şey olmadığını farkettim hafızamda. Lisede mantık dersindeyken işini iyi yapan bir öğretmenimiz sınıfa yaşadığımız kötü şeyleri unutacağımız bir seans düzenlemişti. Herkes gözlerini kapatıp, unutmak isteyeceği şeyleri bir kağıda yazdığını hayal ediyordu. Sonra o kağıdı buruşturup uzay boşluğuna fırlatmıştık hayalimizde. Bütün hastane süreçlerim, doktor görüşmelerim, ameliyat anı ve sonrası da o yolculuktaydı.

Dünya Sağlık Örgütü Trans ve İnterseks bireylerin zorla kısırlaştırılmalarını kınadı

346367-3-4-de05d

(http://www.gaystarnews.com/article/world-health-organization-condemns-forced-sterilization-trans-and-intersex-people020614)

Çeviri için Nilgün Uygun’a teşekkürler.

2 Haziran 2014 Andrew Potts

Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte yarım düzine Birleşmiş Milletler grubu transgender ve interseks bireylerin ikili toplumsal cinsiyet kalıbına uydurmak amacıyla zorla kısırlaştırmalarıni kınadı.

Dünya Sağlık Örgütü (the WHO), UN Kadınlar, UN AİDS, UNİCEF, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ile bir araya gelerek çığır açıcı bir raporla transgender ve interseks bireylerin zorla kısırlaştırılmalarını kınadı.

“Kurumlarası Rapor: Zorla, baskı ya da başka yollarla istem dışı kısırlaştırmalara son verilmesi” başlıklı rapor küresel bazda bugüne kadar transgender ve interseks bireylerin invazif (invasive) bir cerrahi müdaheleye maruz kalmadan benimsedikleri cinsiyetle tanınmalarını destekleyen en güçlü bildiri. Bildiri 30 Mayıs tarihinde yayınlandı.

Rapor isteğe bağlı kısırlaştırmanın dünyanın pek çok yerinde kullanılan önemli bir doğum kontrol yöntemi olduğunu kaydederken bireyin rızası dışında ya da insanların hükümetlerin kriterlerine bağlı olarak baskı ile yönlendirildikleri kısırlaştırmaları kınıyor.

Raporda “Kısırlaştırma bireyler ve çiftler doğurganlıklarını kontrol edebilmeleri açısından önemli bir seçenek ve kısırlaştırma dünyada en fazla kullanılan doğum kontrol yöntemlerinden birisi” deniyor.

Bu yazının devamını oku

Bir Söyleşi : Alanında Türkiye’nin en yetkin akademisyeni ile Transeksüellik , İnterseksüellik ve Türk tıbbının bu konudaki evrimi üzerine konuşulanlar

Öncellikle merhaba 🙂

       Biliyoruz uzun zamandan beri herhangi bir paylaşım yapmadık , hem kişisel meseleler hem de biraz üşengeçlik ve elimizde yeterli nüve olmamasından dolayı biraz arayı açtık ama çok sağlam olduğunu düşündüğümüz bir röportaj ile döndük. Röportajı T24 haber sitesinden Hazal Özvarış , Prof. Dr. Şahika Yüksel ile yapmış. Şahika Hanımın; cinsellik , cinsel psikoloji , cinsel kimlik ve cinsel yönelim konularında ne kadar önemli ve yetkin bir insan olduğunu , türk tıbbının bu konudaki gelişiminde çok önemli bir payı olduğunu hatta bir çok açıdan bir ilk olduğunu röportajı okuduğunuzda göreceksiniz. Röportaj temel olarak transseksüeller üzerine olsa da hep söylediğimiz gibi transseksüllere fiziksel ve ruhsal olarak en çok benzeyen ve yakın olan grup olarak interseksüelleri ve bu konuya merakı olanları da ilgilendiriyor. Zaten röportaj içerisinde sıklıkla interseksüel ifadesi de geçmekte. “İnterseks” sözcüğünün bile belli bir evrim süreci sonucunda artık tıp uzmanları tarafından kullanıldığını belirtmek gerek tıpkı “transseksüel” kelimesi gibi. 

     Röportajı okuduğunuzda yıllar öncesinde ve hâlâ,  transların ve intersekslerin toplumsal , çevresel ve ailevî açıdan nasıl zorluklarla karşılaştığını , bunun yanında  devletin saçma ve bilimsellikten uzak uygulamalarını ama yine de kör topal şekilde de olsa bu meselelerde yavaş yavaş olumlu gelişmeler yaşandığını göreceksiniz. Tabii ki bu ilerlemede Şahika Hoca gibi değerli insanların emeği ve payı büyük. Kendisine yıllar içindeki tüm çalışmalarından ve öncülük ettiği tüm gelişmelerden ve bunun yanında yeri geldiğinde kendisini de sorgulayarak kendisine de özeleştiriyle yaklaşmasından   ötürü çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca bir özel teşekkürü Sevgili Hazal Özvarış‘a da bir borç biliriz , yoğun gündem maddeleri arasında böyle görülmeyen, aslında görülmek istenmeyen önemli meselelere de eğildiği ve tanınırlığımıza, bilinirliğimize destek olduğu , sesimizi duyurduğu için…

Korkma, dinle, anla: Şahika Hoca transseksüelleri anlatıyor

“Bülent Abi.”

33 yıl önce ameliyat olmuş Bülent Ersoy’a ithafen kamuoyu önünde zaman zaman “yanlışlıkla” söylenen bu söz, Türkiye’nin tüketilemeyen magazin malzemelerinden biri. Bu haberleri okuyunca neredeyse bir refleks olarak yapılan kıkırdamayla cinayet arasında uzanan yolun ismi de transfobi.

Çoğunluğun ortaklaştığı bu fobi nedeniyle, kasten öldürmenin cezası müebbet hapisken öldürülen kişi transsa katilin şu iki cümleden birini söylemesi hakimlerin ceza indirimi vermesi için yeterli olabiliyor:

“Kadın sanmıştım.”

“Bana ters ilişki teklif etti!”

Böylece “serde erkeklik olduğu” söylenen hakim, muhtemelen hemcinsi olan katile “haksız tahrik” yapıldığına kanaat getiriyor ve Türkiye’nin bir Avrupa birinciliğini daha elinde tutması garantileniyor.

Sadece mahkeme salonunda değil, devletin izini bıraktığı her alanda yaşadıkları nefret, saldırı ve cinayetler nedeniyle 16-22 Haziran arasında yapılacak Trans Onur Haftası’nın teması “Faili Devlet.”

Gazetelere yansımayan ya da popüler programlarda konuşulmayan transların Türkiye’sini öğrenmek için Prof. Şahika Yüksel’i ziyaret ettik.

Prof. Dr. Şahika Yüksel

Yüksel’in 40 yılı aşkın kariyeri, Türkiye’nin hukuk ve sağlık alanında translara bakışına da mim koyuyor.

Meslektaşları transseksüelleri geri çevirirken farklı bir yol seçen Şahika Yüksel, doçent olduktan sonra, 1985’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gelen transseksüellerle görüşmeye başladı. İlkeleri yurt dışındaki meslektaşlarına danışarak öğrenen Yüksel, transseksüelliğin ameliyattan ibaret olmadığını, sürece bakımı da katarak gösterdi. 80’li yılların sonunda grup tedavisine başlayan Yüksel, çok geçmeden Anadolu’dan transseksüellerin kapısını çaldığı isim oldu.

Geçen sene emekliliğini isteyen Yüksel, İstanbul Psikososyal Travma Birimi’nin kurucu başkanı, Cinsel Eğitim, Tedavi, Araştırma Derneği’nin (CETAD) kurucu üyesi ve eski Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı olmanın yanı sıra Mor Çatı Sığınağı Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucu üyelerinden.

1970’lerden 2010’lara uzanan deneyimleri alternatif bir tarihi de barındıran Şahika Yüksel’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

1970’lerde cinsiyet değiştirme  ameliyatları nasıl yapılıyordu?

– LGBTİ sizin hayatınıza nasıl girdi?

Psikiyatriye 1972 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde başladığım Türkiye’de gerek cinsellik, gerek cinsel sorunlara akademik alanda ilgi varsa bile örtülü idi. Dolayısıyla, bu konularda bilgisiz öğrencilerdik. Dünyada da cinsel tedavilerin yeni geliştiği bir devreydi. Gey ve lezbiyenleri 1968 hareketiyle duymaya başlamıştık. Ama o devrede ruh sağlığı ve sorunların hepsi benim için yeni idi. LGBT’lerle ilgilendiğimi hatırlamıyorum. Cinsel yönelim, cinsel kimlik değiştirme pek bilinen şeyler değildi. Ana akım içinde de, marjinalde de yoktu. İlk hatırladığım şey 1970’lerin sonunda Türkiye’de çok önemli bir estetik cerrahı olan Prof. Ali Nihat Mındıkoğlu. Cinsiyet değiştirme ameliyatları yapıyordu ama o sırada bu ameliyatların hangi ilkelerle, kimlere yapıldığı konularında netlik yoktu.

‘Uğur Dündar’ın programından sonra  üniversiteler translara kapıları kapadı’

– 1970’lerde “Ben cinsiyet değiştirmek istiyorum” diyen biri, parası da varsa, Mındıkoğlu’na gidip ameliyat olabiliyor muydu?

Bir piskiyatrist rapor veriyordu, ancak henüz ilkeler netleşmemişti. Ameliyata talip olanların tümü kendilerinin ne olduğunu bilen ve dönüşüme hazır kişiler değildi, aralarında muhtemelen eşcinseller de vardı. Uğur Dündar, Mındıkoğlu ile bir program yaptı. Ameliyatlardan bahsederken televizyon yayınına “Benim hayatımı mahvettin” diyen, Mındıkoğlu tarafından ameliyat olmuş bir kişi girdi. Bundan sonra Mındıkoğlu tıp camiasından dışlandı. Üniversitede öğretim üyesi olan Mındıkoğlu olayından sonra resmi bir karar olmasa da Türkiye çapında bu ameliyatlar uygun olmayan yerlerde, gizli yapılmaya başlandı. Çok zor ameliyatları yapabilen üniversiteler transseküellere kapıları kapamıştı. 1985’te transseksüellere görüşmeye başlayana kadar bu konuda konuşan tek hocam Prof. Metin Özek olmuştu.

1980 sonrasında ‘duvar’ ameliyatları

– Darbe dönemi ameliyatları nasıl etkiledi?

Bazı transseksüeller Eskişehir’e sürgün edilirken özellikle eğlence sektöründe çalışan erkeklere çok ağır baskı, işkence yapılıyor ve çalışmaları engelleniyordu. Bu devrede translara, heteroseksüel olmayanlara artan baskılar nedeniyle ameliyat olması gerekmeyen eşcinsel olan bazı kişilere duvar adı verilen bir ameliyat yapılmaya başlandı.

– Nedir “duvar”?

Daha çok Beyoğlu’ndaki eğlence sektöründe çalışan eşcinsel kişiler polis tarafından hoş görülmüyor ve iş yerleri de zarar görüyordu. O kişileri kadın gibi göstermek için penislerinin kesildiği bir ameliyat yapılıyordu.

– Yerine vajina yapılmıyor muydu?

Yapılmıyordu çünkü o insanların vajinaya ihtiyacı yoktu, erkeklerdi zaten. İnsanlar da hayatta kalabilmek için bu korkunç ameliyatı yapmak zorunda kaldılar. Nokta’da bu konu kahramanları ile röportajlar yayınlandı.

‘Transseksüeller hastanede istenmeyen gruptu’

– Hastaneler yerine merdiven altı diye tabir edilen yerlerde mi yapıldı bu “duvarlar”? Tıbbi sorun yaşatan doktorlar şikayet edilebildi mi?

O ameliyatlar kayıt altına alınmadıkları için enfeksiyon ve kayıplara ilişkin hiçbir hak iddia edemiyorlardı. Üstelik çok daha fazla para ödüyorlardı. Bu dönem cinsel kimlik ile cinsel yönelim arasındaki fark bilinmiyordu, ilgilenilmiyordu da. Birçok solcu grup da “devrimden sonraya kalacak” konulardan biri olarak gördüğü için ilgilenmiyordu. Ben de o dönem doçent oldum, kendi hastalarımı görmeye başladım ve transseksüeller de gelmeye başladı.

– Neden siz gördünüz?

Kimsenin istemediği bir gruptu, bense istiyordum. Ne yapılacağı bilinmeyen vakalara açıktım. İngiltere’de, o zamanlar çok yeni olan davranış psikoterapisi de öğrenmiştim, muhtemelen bu nedenle de genç arkadaşlar bana yolluyordu. Bu yazının devamını oku